Laricani’nin geri dönüşü İran için ne anlama geliyor?

Middle East Eye-Tahran | Tercüme: Mepa News

İran’da pek çok kişiyi şaşırtan bir kararla eski ılımlı Meclis Başkanı Ali Laricani, ülkenin güvenlik ve dış politika kararları üzerinde nihai yetkiye sahip olan Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi sekreterliğine atandı.

Dini lider tarafından onaylanması gereken bu atama, özellikle de Ali Hamaney’in bir yıl önce reformcu Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın görev süresinin başında Laricani’nin aynı göreve getirilmesine karşı çıktığı düşünüldüğünde, gözlemciler arasında şaşkınlıkla karşılandı.

Ancak, konseyin eski sekreteri Ali Ekber Ahmadian’ın, özellikle İsrail’in Haziran ayında İran’a açtığı 12 günlük savaşın ardından, iç huzursuzluk ve bölgesel çalkantılarla geçen bir yılda giderek daha zayıf görünmesi üzerine Hamaney’in tutumunun değiştiği bildirildi.

Laricani’nin atanması, Hamaney’in kontrolünde olan ve seçimle gelinen önemli görevler için adayları denetleyen Muhafız Konseyi ile olan sorunlu geçmişi göz önüne alındığında özellikle dikkat çekicidir.

Konsey, “sağduyu” eksikliği ve yetersiz yönetim tecrübesini gerekçe göstererek Laricani’yi son iki cumhurbaşkanlığı yarışından diskalifiye etmişti.

Eski bir Devrim Muhafızları üyesi olan Laricani, 2005-2007 yılları arasında Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri olarak görev yaptı. Laricani’nin İran’ın en kritik güvenlik görevlerinden birine geri dönmesi, kurum içindeki güç dengesinin yeniden ayarlanacağına işaret ediyor.

İlkeciler arasında kutuplaştırıcı bir figür olan Laricani, iki ana nedenden ötürü güçlü bir muhalefetle karşı karşıya.

Birincisi, eski ılımlı cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye verdiği kararlı destek ve 2015 nükleer anlaşmasını (JCPOA) koruma ve ABD ile müzakereleri sürdürme çabaları onu uzun zamandır muhafazakar grupların hedefi haline getirdi.

İkinci olarak, onun atanması İran’ın karmaşık halef-selef siyasetine ışık tutuyor. Kardeşi Ayetullah Sadık Laricani bir zamanlar Hamaney’in yerine geçmek için ciddi bir aday olarak görülüyordu. Ancak iç çekişmeler ve siyaset kurumu içindeki radikal sadıklarla yaşanan çatışmalar nedeniyle şansı azaldı.

Yargı başkanlığı yapmış, medya ve muhalefet üzerinde sert baskılar uygulamış olan Sadık’ın kendisi de sertlik yanlısıdır ve siyasi yönelimi kardeşinden önemli ölçüde farklıdır. İkisi arasındaki zıtlık, İran’ın yönetici elitinin incelikli ve bazen de kırılgan dinamiklerini vurguluyor.

Bu çerçevede, Ali Laricani’nin üst düzey bir ulusal güvenlik görevine geri dönmesi, politikada bir değişimden daha fazlasına işaret edebilir – iktidar yapısı içindeki ince manevraları yansıtabilir.

Şimdi asıl soru, Laricani’nin atanmasının Tahran’ın dış ve iç politikasında daha geniş bir değişime işaret edip etmeyeceği.

Müttefikler için bir mesaj

Reformist eğilimleri ve daha önce ABD ile yakınlaşma çağrılarıyla bilinen Laricani’nin sicili, diplomatik angajmana potansiyel bir açıklığa işaret ediyor. Ancak Hamaney’in güvenlik ve dış politika konusunda nihai yetkiye sahip olduğu düşünüldüğünde, böyle bir yol izleyip izlemeyeceği belirsizliğini koruyor.

Middle East Eye’a konuşan muhafazakar bir kaynak, Hamaney’in Laricani’ye dış politikada bazı yetkiler verdiğini ancak bu yetkilerin kapsamının belirsiz olduğunu söyledi.

Göreve geldiğinden bu yana Laricani, Lübnan’daki Hizbullah ve Irak’taki Haşdi Şabi milisleri gibi müttefiklerine büyük ölçüde bağlı olan İran’ın bölgesel stratejisinin iki temel direği olan Beyrut ve Bağdat’a ziyaretler gerçekleştirdi.

Önde gelen reformist yorumculardan Ahmed Zeydabadi, Telegram kanalında Laricani’nin bu ziyaretler sırasında “kendisini İslam Cumhuriyeti’nin ulusal güvenlik işlerinden sorumlu olarak sunduğunu” yazdı.

Zeydabadi, “İran’ın iktidar bloğu arasında Laricani’nin kendisine biçtiği rol konusunda bir fikir birliği varsa, artık krizleri yönetme yetkisi olmayan güçsüz bir yetkili olarak görülemez” diye ekledi.

Zeydabadi “yeni bir dengenin şekillenmekte olduğunu ve krizlere yönelik hiçbir stratejinin bu dengenin kural ve parametrelerini göz ardı edemeyeceğini” vurguladı.

Yorumcu, Laricani’nin son yıllarda büyük ölçüde çökmüş olan iç düzeni yeniden tesis etmeye mi yoksa hızla değişen bölgesel bağlamda İran’ın güvenlik ve çıkarlarını korumaya mı odaklanacağının henüz netlik kazanmadığını belirtti.

Bu arada İran müesses nizamına yakın muhafazakar bir analist, Laricani’nin Beyrut ziyaretinin İran’ın müttefikleri için önemli bir mesaj taşıdığını öne sürdü. Bu ziyareti Hizbullah lideri Naim Kasım’ın son açıklamalarının yanı sıra Yemen’deki Husi hareketinin liderinin Lübnan hükümetini eleştiren sözleriyle de ilişkilendirdi.

Bu ayın başlarında Lübnan hükümeti ABD’nin Hizbullah’ı silahsızlandırmaya yönelik yol haritasını kabul etmişti. Lübnanlı grup bu adımı reddetti ve Naim Kasım, İsrail güney Lübnan’da toprak işgal etmeye ve ülkeye neredeyse her gün saldırı düzenlemeye devam ettiği sürece Hizbullah’ın silah bırakmayacağını açıkladı. Ayrıca örgütün kendisini silahsızlanmaya zorlayacak her türlü girişime karşı koymaya hazır olduğu uyarısında bulundu.

“Lübnanlı gruplar aracılığıyla uygulanan ABD-Suudi silahsızlandırma projesi karşısında Hizbullah yalnız değildir. Hem İran’dan hem de Yemen’den operasyonel ve siyasi destek alıyor” diyor analist ve ekliyor:

“Bu destekle Naim Kasım, İsrail’in eylemlerine direnmeyi, ABD elçiliğine uyarılarda bulunmayı ve hatta iç savaş ihtimalini gündeme getirmeyi içeren yeni bir denklem oluşturdu.”

Esnek dış politika çağrısı

Laricani’nin reformist eğilimlerine rağmen, üst düzey bir İranlı kaynak “İran’ın daha geniş stratejik önceliklerinin değişmeyeceğini” söyledi. Tahran’ın ne nükleer duruşunun ne de bölgesel politikalarının Laricani’nin atanması sonucunda radikal bir şekilde değişmesi beklenmiyor” dedi.

Dolayısıyla Laricani’nin rolü, İran’ın karar alma yapılarını güçlendirmeyi ve İslam Cumhuriyeti’nin yurtiçi ve yurtdışındaki krizleri yönetme kabiliyetini pekiştirmeyi amaçlayan bir iç düzenlemenin parçası olarak yorumlanabilir.

Tahran’daki gözlemciler, Laricani’nin bu karmaşık arazide yol alıp alamayacağını, iç çekişmeleri yönetip yönetemeyeceğini ve ülkenin iç ve bölgesel politikasının bir sonraki bölümünü şekillendirmede etkili olup olamayacağını yakından izleyecekler. Yine de çoğu kişi, Hamaney’in izin vermeyeceği için somut bir değişimin olası olmadığına inanıyor.

Tahran’daki bir uluslararası ilişkiler üniversitesi profesörü şunları söyledi: “Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki son değişiklikler ve sayın Laricani’nin varlığıyla siyasi atmosfer biraz daha yumuşadı. Sertlik yanlıları karar alma sürecinden uzaklaştırıldı ve genel ortam iyileşiyor.”

“Müzakereden başka bir alternatif yok çünkü durum son derece zor. İran, ABD, Avrupa, İsrail ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı arasında sıkışmış durumda. Ülke iç, uluslararası ve bölgesel zorlukların üstesinden gelmek için yumuşak ve pragmatik bir politika izlemelidir.”

İsrail ile yaşanan çetin savaşın ardından Tahran’da pek çok kişi devletin dış politikasını yeniden düzenlemesi çağrısında bulunuyor. Esnek olmama ve ABD ile ilişkilerin yokluğu ile tanımlanan eski yaklaşımın terk edilmesi gerektiğini, zira bunun İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ekmeğine yağ sürdüğünü savunuyorlar.

Profesör, “Bu koşullar altında eski yaklaşım tam olarak sürdürülemez. Batı ile] uzlaşma tek uygulanabilir yoldur. Bir sonraki adım ABD ile doğrudan müzakereler olmalıdır” dedi ve ekledi:

“Gerçek şu ki, gizlilik ve muğlaklık taktikleri artık işe yaramayacak. İran’ın pozisyonu değişmiştir ve politikalar artık mantıklı bir şekilde yönlendirilmelidir. Herhangi bir potansiyel savaş diplomasi yoluyla yönetilebilir ve doğrudan müzakerelerin derhal çatışmayı tetiklemesini olası bulmuyorum.”

Bununla birlikte profesör, İran’ın dış politikasında büyük bir değişim olduğuna dair hiçbir belirti görmediğini de vurguladı.

Kaynak: Mepa News

Başa dön tuşu