Atilla Keskin: Barış ve Savaş

“Düne kadar “Tek dil, tek bayrak, tek millet…” tekerlemesini dilinden düşürmeyen Erdoğan’ın başına taş mı düştü? Elbette hayır. Aslında, hep hayalini kurduğu “tek ümmet” umudunu yeniden dillendirdi.”
Geçtiğimiz cuma günü 30 PKK’lı özgürlük savaşçısı, silahlarını yakarak silahlı mücadeleye son verdiklerini açıkladı.
Silahlarını yakan kadın ve erkek gerillaları defalarca inceledim.
Gururlu, dingin, sakin ve duyguluydular.
Besê Hozat, resmi açıklamayı okuduktan sonra sözlerini iki kez tekrarladı:
“Bu barış girişiminin başarıya ulaşması için kuşkusuz; hukuksal reformlara, ciddi yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır…”
Hozat’ın okuduğu bildirinin altında KCK veya PKK imzası yoktu.
“Mücadeleye bundan sonra Barış için Demokratik Toplum Grubu olarak devam edeceğiz” dediler.
Bildiri ve silahların yakılması bir teslimiyet olmadığını, mücadelenin başka araçlarla sürdürüleceğini belirtiyordu.
Kürt özgürlük hareketini yakından tanıyan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Silahlı mücadele, dünya ve Türkiye’deki gelişmeler nedeniyle giderek sönümlenmişti. Kürt gerçeği artık kabul edilmişti. Ama bu yetmezdi, Kürtler hâlâ eşit yurttaşlık temelinde haklarını kullanmak istiyordu. Bu ise Türkiye’de ancak demokrasinin gerçekleşmesiyle olanaklıydı.
Özgürlük savaşçıları mücadelenin bitmediğini, bundan sonra siyasi araçlarla devam edeceğini sık sık belirttiler.
Peki, Türkiye’nin bugünkü tek adam yönetiminde bu mümkün mü?
Hukukun, adaletin kalmadığı; ülkenin mafya örgütlerine teslim edildiği, halkın seçtiği belediye başkanlarının, gazetecilerin, aydınların, milletvekillerinin zindanlarda tutulduğu bir ortamda barış olanaklı mı?
İnsani değerlerini yitirmemiş herkes gibi ben de barıştan yanayım. 50 yıldır süren ve on binlerce gencin yaşamını yitirdiği bu kirli savaşın bitmesini ve atılan adımları olumlu buluyorum.
Ama bu, sadece bir adımdır.
Cumartesi günü, “tarihi konuşma” diye pohpohlanan konuşmayı hepimiz dinledik. Neydi bu konuşmanın öne çıkan birkaç noktası?
“AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik.” “Türkiye’de Türk, Kürt, Arap birliğini sağlayacağız.” vs.
Erdoğan, her zaman olduğu gibi yalan söylüyor ve DEM Partisi’ni kendi faşist ittifaklarının bir parçası gibi göstermeye çalışıyor.
Oysa DEM Parti ve Buldan, bu ittifakın yalnızca barış sorununun çözümüne yönelik olduğunu açıkladı. DEM Parti’nin pratiğini tüm Türkiye yakından biliyor. Oy oranını %14’e kadar yükseltmiş bu parti, hep özgürlüklerden yana tavır aldı. Erdoğan, Kürtlere verilecek küçük kırıntılarla DEM Parti’yi yanına çekebileceğini sanıyor. Ama hemen ağzının payını aldı.
Ahmet Türk’e iki kez gasp edilmiş Mardin Belediye Başkanlığı’nın iade edileceği söylentileri çıktığında, bu bilge insan şöyle yanıt verdi:
“Halkın seçtiği CHP’li belediye başkanlarına yapılan kayyum atamalarından sonra benim böyle bir öneriyi kabul etmem mümkün değildir.”
Bu yanıt, aslında sadece kendisinin değil, DEM Parti’nin de etik davranacağını gösteriyor. Kısacası, dün kent uzlaşmasıyla büyükşehirlerde CHP’li adayların kazanmasına destek veren DEM Parti, özgürlükçü ve laik tavrını değiştirmeyecektir.
Erdoğan’ın “Türk, Kürt, Arap birliği” söylemine gelince…
Düne kadar “Tek dil, tek bayrak, tek millet…” tekerlemesini dilinden düşürmeyen Erdoğan’ın başına taş mı düştü? Elbette hayır. Aslında, hep hayalini kurduğu “tek ümmet” umudunu yeniden dillendirdi.
Türk-Kürt-Arap’ın bir ümmet olacağı ve kendisinin bu ümmetin halifesi olacağı hayaliydi söylemek istediği. HTŞ ve Colani canisiyle bu umudu gerçekleştirmek için sarmaş dolaş oldu. “Terörsüz Türkiye” lafını ağzından düşürmeyen Erdoğan, Lazkiye’de cihatçı canilerin katlettiği binlerce Arap Alevisi için bu yüzden susuyor.
“Terörsüz Türkiye” diyerek faşist-Sünni ümmet hayalini gerçekleştirmek için Kürtleri yanına çekebileceğini sanıyor. Ama başaramayacak. Bu kadar acı çekmiş Türkiye halkları bu oyuna gelmeyecek. Gerçek barış, ancak tek adam rejimine son verilerek ve adım adım demokrasi yolunda ilerlenerek kurulabilir.
Not:
Siyasi konularda “dışardan gazel okumayı” sevmem. Ancak bu konuda düşüncelerimi belirtmeye hakkım olduğuna inanıyorum.
Üç-dört yıl Kürt Özgürlük Hareketi’nin MEDYA TV’sinde kültür programı yaptım. 2015’te Kandil’e giderek gerillalarla röportajlar yaptım ve Bir Başka Kandil isimli bir kitap yazdım. Yukarıdaki resim kitabımın kapağıdır. Kitabım yasaklandı ve toplatıldı.
13 Temmuz 2025 Köln